Geçmişten Peyami Safa alalım,
"...İçimizdeki açık
denizler..."
Günümüzden
Küçük İskender,
"Git gidebildiğin yere kadar bu liman
da kaybettiğim ilk gemi sen değilsin. Ama şunu unutma. Rıhtımda kalanı değil,
çekip gideni vurur fırtına."
Şimdi ise şuana gelelim.
Ne güzel anlatmışlar
içimizde olup biteni,
Açık
denizlerimizi...
Güneşli günlerine
de, fırtınalarına da şahit olduğumuz dilsiz yüreği.
Uçsuz bucaksız denizlerimizin yürek kıyılarına,
kimi dost gemisiyle, kimi ise sevda gemisi ile yaklaştı.
Kimi demiri attı, kaldı
yıllar boyu.
Kimi şöyle bir geçti kıyı
boyu.
Bazısı çekip gitti, kaldı
geriye o an sızın
Bazısı yıkıp kaçtı bir
gün, ansızın.
Zarar gördükçe yeniden
yaptık limanları.
Ağırladık,
gemileri, kayıkları...
Her zaman biz olmadık ağırlayan. Yeri geldi mi
biz olduk "sonradan misafir". Sonradan misafir diyorum çünkü
İlk ulaştığımızda bir
kıyıya,
Sandık ki kalıcıyız bu
diyarda.
Anlıyorsun ardından gitme
vaktinin geldiğini.
Ve hatırlıyorsun
Beyatlı'nın dizesini.
"Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan."
Gemin uzaklaşırken son kez gördüğü bu kıyıdan,
bir dörtlük düşüyor dudaklarından:
Ay yüzlüm diye sevmem
miydi,
Bu gel-gitlerin sebebi?
Şimdi gönül kıyılarının
ıslak kumlarında
Başkasının ayak izleri.