“Boşlukları doldurup, dolu
dolu yaşamak lazım” dedi.
Camın ardından sisin
oluşturduğu boşluğa bakıp, boşlukları doldurmaya çalışan.
BOŞLUKLAR
Herkesi evlerden sokaklara döken güneş bugün çıkmamıştı
bilakis sokaklardan evlere kovalayan bulutlar hakimdi gökyüzüne. Bu hakimiyet
o’nun için bir zaferdi. Çünkü yüzlerce kişinin hiç düşünmeden bastığı
sokakların da dinlenmesi, yağan yağmurla insanların kendi üzerinde bıraktığı
kiri temizlemesi gerektiğini düşünüyordu. O da bu dinlenmeye iştirak ederek ruhunu
dinlendiriyordu. Evinden çıktı. Sokağı kaçarak terk eden insanlar vardı. Boş köşeleri
kapmaya çalışanlar… Yağmur rahatsız edecek şiddette yağmıyordu aslında. Tabi bu
sadece o’nun için geçerliydi. Hafif esen rüzgâr, yağmur taneleri, toprağın
kokusu, akşamın karanlığı… Tüm bunlar, boşluğa düştüğü şu hayatta varlığını
hatırlatıyordu.
Sevdiği
yollar vardı. Onları kullanmak istiyordu. Bu yollar varmak istediği yere giden
araçlar değil, hasret giderdiği dostları idi.
Uzun
bir süre yürüdü. Varlığını iliklerine kadar hissetmişti.
“İstanbul
bu, dedi, boşluklar ile dolu.”
Boş
evler, boş sokaklar, boş kalpler…
Eve
geldi. Koltuğuna geçti. Bir sis çökmüştü dışarıya. Önünde griden kocaman bir
boşluğun varlığı vardı. Elinde ise boş kâğıdı ve kalemi…
Dünya kocaman bir boşlukta,
bizim boşluklarımız olmuş çok mu? Çok muydu gerçekten? Az olmadığı kesindi,
çoğa yakınlığı meçhul. Nerden kaynaklanıyordu bu meçhullük? Bilmememizden. Bilemeyip dolduramadığımız boşluklardan
veyahut kendimize itiraf edemememizden.
Yaşıyoruz;
Zamanın boşluğunu, bir şarkının
içindeki boşluğu, bir yazıdaki boşluğu, bir tablodaki boşluğu; gecenin sahip
olduğu boşluğu, sokakların boşluğunu, bakışların boşluğunu…
Bir
minibüs geçti caddeden. “Arkadaki boşlukları dolduralım” dedi şoför.
Sahi, arkamızda
bıraktığımız boşlukları doldurabilir miyiz şimdi? Ne görüyoruz dönüp
baktığımızda? Bir hiç mi? Hayır, o bir hiç değil…
Kimi insan yüreğindeki
boşluğu ile midesindeki boşluğu karıştırıyor. Doldurdukça alacak yüreği yerine,
kendisini rahatsız eden ve sayısız hastalığa sebep olan midesini dolduruyor.
Yedikçe mutlu olduğunu sanıyor
Oysa,
Sevdikçe mutlu olacaktı.
Yedikçe mutlu olduğunu sanıyor
Oysa,
Sevdikçe mutlu olacaktı.
Zaman yağıyor gökyüzünden,
üstelik her zaman. Zaman içinde zaman olur mu demeyin.
Oluyor.
Değerlendirmesini bilene
can oluyor, bilmeyene gelip geçici boş bir an.
Zamanı kullanamıyoruz, bir
zamanın boşluğunda hiçbir şey yapmadan yaşıyoruz. Yolda 20 dakika, bir şeyi
beklerken 5 dakika, televizyon karşısında 60 dakika… Hepsi boş zamanlar.
Ah! Şu boşluklarda oturup düşünsek, iyilik yapmak için harekete geçsek böyle mi olurdu dünya?
Ah! Şu boşluklarda oturup düşünsek, iyilik yapmak için harekete geçsek böyle mi olurdu dünya?
Bir uçuruma çıktı biri. Kollarını açtı, gözlerini kapadı. Kendini boşluğa bıraktı. Düşerken intihardan vazgeçti. Boşluğa tutunmaya çalıştı. Ama tüm bu çabalar boşunaydı.