17 Haziran 2018 Pazar

KALABALIKTAN UZAKTA (3)





“Boşlukları doldurup, dolu dolu yaşamak lazım” dedi.
Camın ardından sisin oluşturduğu boşluğa bakıp, boşlukları doldurmaya çalışan.




                                                         BOŞLUKLAR
Herkesi evlerden sokaklara döken güneş bugün çıkmamıştı bilakis sokaklardan evlere kovalayan bulutlar hakimdi gökyüzüne. Bu hakimiyet o’nun için bir zaferdi. Çünkü yüzlerce kişinin hiç düşünmeden bastığı sokakların da dinlenmesi, yağan yağmurla insanların kendi üzerinde bıraktığı kiri temizlemesi gerektiğini düşünüyordu. O da bu dinlenmeye iştirak ederek ruhunu dinlendiriyordu. Evinden çıktı. Sokağı kaçarak terk eden insanlar vardı. Boş köşeleri kapmaya çalışanlar… Yağmur rahatsız edecek şiddette yağmıyordu aslında. Tabi bu sadece o’nun için geçerliydi. Hafif esen rüzgâr, yağmur taneleri, toprağın kokusu, akşamın karanlığı… Tüm bunlar, boşluğa düştüğü şu hayatta varlığını hatırlatıyordu.
Sevdiği yollar vardı. Onları kullanmak istiyordu. Bu yollar varmak istediği yere giden araçlar değil, hasret giderdiği dostları idi.
Uzun bir süre yürüdü. Varlığını iliklerine kadar hissetmişti.
“İstanbul bu,  dedi, boşluklar ile dolu.”
Boş evler, boş sokaklar, boş kalpler…
Eve geldi. Koltuğuna geçti. Bir sis çökmüştü dışarıya. Önünde griden kocaman bir boşluğun varlığı vardı. Elinde ise boş kâğıdı ve kalemi…

Dünya kocaman bir boşlukta, bizim boşluklarımız olmuş çok mu? Çok muydu gerçekten? Az olmadığı kesindi, çoğa yakınlığı meçhul. Nerden kaynaklanıyordu bu meçhullük? Bilmememizden.  Bilemeyip dolduramadığımız boşluklardan veyahut kendimize itiraf edemememizden.
Yaşıyoruz;
Zamanın boşluğunu, bir şarkının içindeki boşluğu, bir yazıdaki boşluğu, bir tablodaki boşluğu; gecenin sahip olduğu boşluğu, sokakların boşluğunu, bakışların boşluğunu…

Bir minibüs geçti caddeden. “Arkadaki boşlukları dolduralım” dedi şoför.

Sahi, arkamızda bıraktığımız boşlukları doldurabilir miyiz şimdi? Ne görüyoruz dönüp baktığımızda? Bir hiç mi? Hayır, o bir hiç değil…

Kimi insan yüreğindeki boşluğu ile midesindeki boşluğu karıştırıyor. Doldurdukça alacak yüreği yerine, kendisini rahatsız eden ve sayısız hastalığa sebep olan midesini dolduruyor.
Yedikçe mutlu olduğunu sanıyor 
Oysa,
Sevdikçe mutlu olacaktı.

Zaman yağıyor gökyüzünden, üstelik her zaman. Zaman içinde zaman olur mu demeyin.
Oluyor.
Değerlendirmesini bilene can oluyor, bilmeyene gelip geçici boş bir an.

Zamanı kullanamıyoruz, bir zamanın boşluğunda hiçbir şey yapmadan yaşıyoruz. Yolda 20 dakika, bir şeyi beklerken 5 dakika, televizyon karşısında 60 dakika… Hepsi boş zamanlar. 
Ah! Şu boşluklarda oturup düşünsek, iyilik yapmak için harekete geçsek böyle mi olurdu dünya?

Bir uçuruma çıktı biri. Kollarını açtı, gözlerini kapadı. Kendini boşluğa bıraktı. Düşerken intihardan vazgeçti. Boşluğa tutunmaya çalıştı. Ama tüm bu çabalar boşunaydı.