24 Eylül 2016 Cumartesi

NESİ VAR?

Dört mevsimden biri özeldir:
Adı Sonbahar.
Belki de Son'u güzel olan tek şeydir bahar. Nesi var baharın? Onu özel kılan ne? Bazılarının sırf popüler olduğu için sonbaharı sevdiğini düşünmüyor değilim. Ama tabi ki onda gizlenenleri bulanlar var.  
Nesi var cidden?
Sokakları, toprağı ve hayallerimizi temizleyen yağmuru var.
Yorgun halde evimize, yağmurun yıkadığı, yıkarken asfaltının rengini değiştirdiği o ufak dereler akan yollar ne güzel...
Geldiğimiz yeri bize hatırlatan yağmurdan sonraki toprağın kokusu ne güzel...
Sessiz hayallerimize ses katan yağmurun sesi ne güzel...
Çayı, kahvesi var.
Kapalı camlar ardında değil, bir balkonda ya da dışarıda bir yerde yağmuru hissederek içtiğimiz çay-kahve ne güzel...
Rüzgarı var.
Bizi üşüterek varlığımızı bize hissettiren rüzgar ne güzel...
Yağmurdan kaçanlardan geriye kalan sokaklar var.
Yazın insan kalabalığından yürünmeyen sokaklarda yağmurla baş başa yürümek ne güzel...
Ona yazılacak daha çok şey var...

22 Eylül 2016 Perşembe

GÖÇ EDEN...

Göç eden bulutların gözyaşlarıydı bu yağmurlar.
İstemese de sürekli ilerleyen bulutlar...  Geride kalan hayvana, nebata, insana hayat kaynağı olan yağmurlar...
Gitmek zorunda kalan insanlar, onları bekleyen yaralılar...
Ne kadar çok benziyor insan bulutlara.
Uzaktan bakınca bembeyaz ve yumuşak. 
Gri bir kalp bulursun sonra. 
Ve şimşekler gelince karşı karşıya... 
Ardından gözyaşları bardaktan boşanırcasına. 
İşte böyledir hayat. Yerinde durmayan insan, sürekli gider, gitmeye zorlanır belki de farkında olmadan gider.
Kimisi köyünden gider, derdi ekmek parası.
Kimisi bir kalpten, derdi gönül yarası.
Ne için, kim için, nereye ,nasıl, ne zaman... Kesilmeyen sorular. 
Göç etmekte insan 
ve 
Akıttığı gözyaşları tıpkı yağmurlar gibi hayat kaynağı olacak arkasında bıraktıklarına
Kimisi gönderdiği parayla,
Kimisi bıraktığı anıyla. 

16 Eylül 2016 Cuma

UYKUDAN KAÇMAK

Uyumak... Geceleri suç olmuş bize.
Sessiz odada, bir sahilde bulunan kuytu bir köşede, bir parkın karanlıklara gömülmüş bankında, ormanda binlerce yıldızın altında, kısacası yalnızlığın, yalnız kaldığı her mekanda...
Ne kadar uykumuz olsa da uyumayız böyle yerlerde. Evet, fırsatı değerlendirmek isteriz. Hangi fırsatı?
Yalnızlığı...
Sonsuz olmasa da ihtiyacımız olan bir yalnızlığı.
Kalabalıklara hapsolmuş ruhumuzun, bedenimizin, düşüncelerimizin, yüreğimizin, hayallerimizin uykuya değil de yalnızlığa ihtiyacı var sanırım.
Suçlu gibi hissetmemizin sebebi ise gün içinde;
Düşüncelerden düşüncelere atlamaya zorladığımız beynimizin,
Duygudan duyguya sıçramasına sebep olduğumuz kalbimizin,
Kurduğumuz fakat söylemekten utandığımız hayallerimizin,
İçimizden gelenleri değil de, insanlara göre söylediğimiz düşüncelerin
Gerçekten, onlara hakettikleri yaşam hakkını vermediğimizi düşünmemizdir.
Yalnızlığımız, her şeyiyle bir gizli dil; anlamasını, dinlemesini bilene.
Çekinmediğimiz, küçümsenmediğimizin, yanlışların yüzümüze vurulmadığı yalnızlık ülkesinde konuşulan bir dil.
Söyleyeni biziz,
Dinleyeni biz;
Anlayanı biziz,
Yargılayan biz.
Uykuya olduğu kadar,
Uykusuz kalmaya ihtiyacı olan
Yine biz.



5 Eylül 2016 Pazartesi

YAZMAK

Uzun zaman yazmak için kalemi ele almamak insanı duygu ve düşünce zindanında hissetmesine sebep oluyor. Hele ki yazmak için hiç niyet etmemiş olanlar onları saran dört duvardan dahi haberi olmayanlardır. Yazmak belki de 6. hissimizdir ki bu diğer 5 hissin birleşmesiyle ortaya çıkmaktadır.  Belki vefasızlığı görür, yalanları işitir, sahte kişilikleri koklar, yalnızlığı hisseder ve acıları tadarız. Sonucunda ise kalp beş hissi toplar tek ve yoğun bir hisse- yazma eylemine- dönüştürür. Evet, belki hayvanlardan bizi ayıran özelliğimiz düşünmektir ama düşünceler dökülmüyorsa yazıya kumdan kale gibi bir dalgada yok olur gider. 
 Her zaman biri bulunmuyor konuşmak için her şeyi 
lakin elde varsa bir kağıt bir de kalbin kalemi 
yalnızlık hafifliyor.
 Ne anlamaz değil seni ne de dinlemez. Anlattıklarını da anlatacak değil bir başkasına. 
Yaz ve at, yazAt ve sonunda y-azat. Kalbi dolduran her şey azat edilmiştir. 
 Duygular, düşünceler bir kuş misali kanatlanıp yükselmekte ve bir balık misali onlardan oluşan denizin en derinine yüzmekte.
 Kimse bilmemekte.
 Ne saçmalıklara aldırış eden, ne seni hayal kırıklığına uğratan var. Kağıt ve sen; üstelik insanlardan daha temiz bir kağıt. 
Ve yine denmektedir ki kitaplar en büyük dostumuzdur. 
Öyle ise;
Birkaç şey karalamak ise bizim bile bilmediğimiz 'kendimizdir'.